Bir masa… üstünde paslanmayan bir makas ve kopmayan bir iplik. İki zarf… biri düğüm, biri çizik. Ve
“Tutanakçı” denilen bir adam: kararları kayda geçirdiğini sanırken, aslında kendi kanıyla yazdırılan bir
hükmün içine çekilen bir insan. Jean-Paul Sartre ile C.S. Lewis, kapısı olmayan bir odada karşı karşıya
geldiğinde soru basit görünür: Seçim mi kaderi doğurur, yoksa kader mi seçimi kılık değiştirir? Ama her
cümle, ipliği biraz daha sıkar; her susuş, birinin hayatından zaman ...