Bir bekleme odasında başlar her şey: duvarlar kâğıt gibi nefes alır, masa bir mahkeme kürsüsü kadar soğuktur ve “ben” kelimesi bir gün yere düşerse kimse onu yerden alamaz. Sigmund Freud ile Virginia Woolf (kurgu figürler), rüyaların dili, bilinçdışının karanlığı ve arzunun çıplak ısrarı üzerine bir fikir düellosuna girişir: biri çözümleyerek açmak ister, diğeri çoğulluğu koruyarak kaçmayı. Ama burada her yorum bir bedel ister; her cümle bir harfi koparır, her açıklık bir yaraya dönüşür. Okur, i ...