1990’lar çokkültürcülüğün yükseliş dönemi olarak görülüyordu. Liberal demokrasilerin, farklı kimlikleri ve toplulukları kucaklayarak hem daha meşru hem de daha güçlü hâle geleceği umuluyordu. Çeşitlilik bir tehdit değil, demokrasiyi besleyen bir kaynak olarak sunuluyordu. Ama bu iyimserlik uzun sürmedi. Daha on yıl geçmeden eleştiriler yükseldi: Çokkültürcülük, toplumları böldüğü, ortak yurttaşlık bilincini zayıflattığı ve güvenliği tehlikeye attığı gerekçesiyle hedef tahtasına kondu, sert tartı ...