Fransız sosyolog Gustave Le Bon’un sorguladığı gibi: “Tarih, güç sahiplerinin kaleminden dökülen destansı masallardan mı ibaret? Yoksa tanıkların eksik, hatalı, bazen de kasıtlı unuttukları bir anlatı mı? İnançlarla örülü, herkesin inandırıcılığına kendi vicdanıyla hükmettiği bir metin mi?”
“Tarih Felsefesinin İlmî Esasları”, bu karmaşık labirentin derinliklerine cesurca dalıyor. Toprak, iklim ve ırk gibi daimî etkenlerle; dinler, istilalar ve dönemin sancıları gibi geçici ama sarsıcı ...